ADRES
Alipaşa Mahallesi Gaziosmanpaşa Bulvarı No:189 60100 Tokat
FAKS
+90 (356) 214 54 54
Numan HATİPOĞLU Göreve Başlama Tarihi
Tokat Valisi 18 Mayıs 2022
1969 Ordu Korgan doğumludur.
İlk ve orta öğrenimini Korgan' da tamamlamıştır. 1990-1991 öğretim yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu.
1994 yılında Nevşehir Kaymakam Adayı olarak memuriyete başladı.
1996 yılında Tokat'ın Reşadiye ilçesinde Kaymakam Vekilliği yaptı.
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalında Yüksek Lisansını 'Yerel Yönetim Yasalarında Yapılan Değişikliklerin Türkiye'nin Demokratikleşmesi Süreci Açısından İncelenmesi' tezi ile tamamlamıştır.
Kaymakamlık Kursu sonrası sırası ile aşağıdaki yerlerde çalıştı;
1- Gaziantep Yavuzeli (16/06/1997 - 31/08/1999)
2- Diyarbakır Çüngüş (10/09/1999 - 17/10/2001)
3- Adıyaman Gölbaşı (25/10/2001 - 28/09/2004)
4- Düzce Çilimli (04/10/2004 - 15/10/2005)
5- Denizli Acıpayam (18/10/2005 -15/08/2009)
6- Kütahya Tavşanlı (21/08/2009 - 11/12/2016)
7- Trabzon Ortahisar (12/12/2016 - 14/09/2018)
8- Kırklareli Vali Yardımcısı (28/09/2018 - 28/12/2018)
9- İstanbul Gaziosmanpaşa (28/12/2018 - 16/05/2022)
İstanbul Gaziosmanpaşa Kaymakamı iken 12.05.2022 tarihli ve 2022/209 sayılı Cumhurbaşkanlığı Atama Kararı ile Tokat Valiliğine atanmıştır.
Numan Hatipoğlu, Rehber Öğretmen olan Ayfer Hatipoğlu ile evli olup, Alperen ve İdris Eren isimli iki oğlu bulunmaktadır.
Sn. Valimiz sosyal medya platformunda www.twitter.com/numanhatipoglu hesabını kullanmaktadır.
GENEL TANIM:
Kuzey- Güney doğrultusunda uzanan, bodrum üzeri 3 katlı bir yapıdır. Yapıya giriş batı cepheden sağlanmaktadır. Dar bir koridorun sağında ve solunda yer alan farklı büyüklükteki 33 odadan oluşan bodrum kat; arşiv, kalorifer dairesi ve kömürlük olarak kullanılmaktadır. Zemin katta girişin hemen karşısında üst katlara çıkan iki kollu merdiven, ortada ise iki tarafta idari birim olarak faaliyet gösteren odaların sıralandığı koridor bulunmaktadır. Koridorun kuzey-güney uçlarında merdivenle çıkılan birer girişi daha bulunan yapının bu bölümleri, üst katlarda balkon gibi kullanılmaktadır. 1 ve 2. katların plan şeması zemin katın aynıdır, ancak odalar kullanım amacına göre olarak farklılık göstermektedir. Giriş kapısı iki yanında ve tüm cephede olmak üzere eşit aralıklarla sıralanan çok sayıda pencere ile simetrik bir cephe düzenlenmesine sahiptir. Üstü Marsilya kiremitli çatı ile örtülüdür.
Behzat Semtinde kentin her yerinden görülecek şekilde, 1902 yılında yapılmıştır. Kapısı güney yönünde olup yüksekliği 33 metredir. Kesme taştan yapılmıştır. II. Abdulhamid’in padişah oluşunun 25. yılı için halkın yardımlarıyla, mutasarrıf Bekir Paşa ve Belediye Reisi Mütevelli oğlu Enver Bey tarafından yaptırılmıştır. Dört yöne büyük kadranlarla her yarım saat ve saat başlarında iki dakika ara ile tam çalar durumdadır. Sesi kentin her semtinden rahatlıkla duyulabilmektedir.
Hakkımızda
Başçiftlik’e 8 kilometre mesafede restoran hizmetleri sunan, bölgede kış turizminin vazgeçilmezleri arasında yer alan Başçiftlik Kayak Merkezi’nin işletmeciliği Başçiftlik Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından yapılmaktadır. Başçiftlik Kayak Merkezi kayak sporuna elverişli pisti, 1 Snowtrack’ı (Kar Ezme Makinesi),1 Kar motoru, 350 m uzunluğunda Babylift’i, restaurant ve kafeterya imkânları ile hizmet vermektedir.
Kayak tesisimiz İlçe Jandarma Komutanlığımızca görevli personeller eşliğinde korunmakta ve gelebilecek her türlü tehditlere karşı güvenlik sağlanmaktadır.
Kayak yaptığınız sürece sağlık ekibimiz en kısa sürede size ulaşacaktır. Kar Motoru Sedyesiyle nerede olursanız olun size ulaşmak için acil yardım ekibimizle hizmetinizdeyiz.
Kayak Merkezimizin Restoranı zengin menüsüyle müşterilerimizin hizmetine açıktır.
Direksiyonlu ve frenli Kızak ve Kayak takımı kiralayabilirsiniz…
Kaz Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası'nın toplam koruma alanı 1170 hektar olup göl alanı; 73 hektar kuru, 201 hektar sulu olmak üzere 274 hektardır. İl merkezine uzaklığı 39 kilometre, Turhal İlçesi'ne 19 kilometre, Pazar İlçesi'ne 11 kilometre, Zile İlçesi'ne 23 kilometredir.
Kaz Gölü, göçmen kuşların göç yolları üzerinde bulunmasından dolayı kuş türlerine konaklama imkanı sağlamaktadır. Kuluçka dönemlerini Kaz Gölü'nde geçiren göçmen kuşların geçişleri mart ayı içinde başlar mayıs ayı başlarına kadar devam eder. Erken gelmiş kuşlar nisan sonu mayıs ayının ortalarına doğru ilk yavrularını dünyaya getirirler. Haziran ayının sonlarına doğru yavrular palazlanıp uçmaya hazır hale gelir. Temmuz ayı başlarında da ilk göçler başlar ve devam eder. Kışı gölde geçiren göçmen kuşlar Eylül-Ekim aylarında gelirler, İlkbahar ile birlikte havaların ısınmaya başlamasıyla kuzeye göç ederler.
Kaz Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası sucul ekosisteme sahip olmakla beraber yerli ve göçmen kuşların yuvalanma, kuluçkalaşma alanıdır. Sucul ekosistem alanı içerisinde mevcut popülasyonda yaşamını sürdüren 108 çeşit kuş türü olmasına rağmen yılı içerisinde aylar itibarıyle tür sayısında değişimler söz konusudur. Bu kuşlardan bazıları; Saksağan, Kara Leylek, Ak Leylek, Angıt, Alacabalıkçıl, Gri Balıkçıl, Ak Kuyruksallayan, Büyük Beyaz Balıkçıl, Sutavuğu, Sakarmeke, Elmabaş, Kamışçın, Batağan, Saz Bülbülü, Karatavuk, Ördek türleri, Kaz türleri, Çulluk, Serçe, Sığırcık, Kızıl gerdan, Söğüt Serçesi, Kara Kızılkuyruk, Kızkuşu, Çıkrıkçın, Çıvgın, Çayır İncirkuşu gibi türlerdir.
Tokat İlinde yazmacılığın 600 yıllık bir geçmişi vardır. Bu nedenle ; Yazmacılığın yapıldığı Anadolu kentleri arasında ise Tokat’ın yeri farklıdır. Yazmacılık geçmişte türünün en güzel örneklerini Tokat’ta vermiştir. Evliya Çelebi Tokat yazmaları için: “Beyaz pembe bezi Diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur” der ve övgüyle söz eder.
BALLICA MAĞARASI
Gizemli Yolculuk
Ziyarete açılan 8 salonu 680 m. uzunluğunda ve 95 m. yüksekliğinde olan Ballıca Mağarası, dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri. Bu doğa harikası, henüz ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri ile gizemini korumayı sürdürüyor.
Ballıca Mağarası'ndaki oluşumları izlemek, doğal bir müzeyi gezmek gibi. Yaşı yaklaşık 3.4 milyon yıl olarak tespit edilen Ballıca Mağarası, şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra, özgün Soğan Sarkıtları ile de uluslararası önem taşıyor. Mağaranın ziyarete açılan bölümlerinde dolaşmak, her adımda hayrete düşüren, heyecan veren gizemli bir yolculuğa çıkmak gibi.
Ballıca Mağarası, Tokat'ın 26 km. güney batısında yer alan Pazar ilçesinin Ballıca Köyü'nde, deniz seviyesine göre 1.085 m. rakımda yer alıyor. Pazar ilçesinden Ballıca Mağarası'na ulaşan 8 km'lik yol, Kral Yolu'na bağlanan Selçuklu Dönemi'ne ait bir köprünün yanından geçiyor. Yapımı 1238 yılına tarihlenen ve 2006 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan Mahperi Sultan Kervansarayı da Mağara yolu üzerinde yer alıyor.
1987 yılında başlayan araştırma ve haritalandırma çalışmalarını 1995 yılında yapılan yürüme yolları ve ışıklandırma çalışmaları izlemiştir. Ballıca Mağarası, kristalleşmiş kireçtaşlarından meydana gelmiştir ve ziyarete açılan bölümlerinde 8 salon gezilebilir. Ortalama sıcaklığı 18 C ve ortalama nem oranı % 54 olan mağaranın bol oksijenli havası nefes almayı kolaylaştırmaktadır.
Havuzlu Salon
Girişin hemen ardında yer alan Havuzlu Salon'daki yüksek sıcaklık ( 20°C ) ve düşük nem oranı, damlataşları oluşturan kalsit kristalleri arasındaki bağı zayıflatmış, pul pul kabarmış bir görünüme büründürmüştür. Havuzlu Salon'da harç kullanılarak oluşturulmuş dikdörtgen bir yapı yer almaktadır. Harçlı yapı, mağaranın geçmiş dönemlerde kullanıldığına işaret etmektedir.
Büyük Damlataşlar Salonu
Havuzlu Salon, sütun ve sarkıtlardan oluşan dar bir geçitten sonra mağaranın en geniş alanı olan Büyük Damlataşlar Salonu'na açılır. Kırık hatlar boyunca oluşan sütunlar doğrusal bir yapı gösterir. Salondaki küçük havuzlar, mağara incileri ile kaplıdır. Salonda nem oranı yüksektir ve açık havaya oranla 4 kat daha fazla oksijen bulunmaktadır. Dev boyutlu sarkıt ve dikitler ve izlenen kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkleri görkemli bir görünüm oluşturmaktadır. Bu muhteşem salondan kuzey ve kuzey doğu yönünde ilerleyen yürüme yolu, Çamurlu Salon, Fosil Salon ve Yarasalar Salonu'na ulaşır.
Çamurlu Salon
Yatay bir geçitle ulaşılan salon, blok, sarkıt, dikit ve küçük havuzlardan oluşmaktadır.
Fosil Salon
Mağaranın en üst noktasında bulunan salonda sıcaklık 24°C'ye kadar ulaşır. Mağaranın en yaşlı salonlarından olan bu salonda mutlak nem % 40'tır.
Yarasalı Salon
Cüce Yarasaların yaşam alanı olan Yarasalı Salon'a ip kullanmadan inmek mümkün değildir. Uzunluğu 25- 35 m. , genişliği ise 8-20 m'dir. Gelişim halindeki sarkıtları, mağara gülleri, mağara iğneleri ve damlataş havuzu ile mağaranın genç salonlarındandır.
Çöküntü Salon
Kuzey - Güney yönünde bulunan, Muhteşem Galeri olarak da adlandırılan galeriye bağlanır. Salon, adını tabanında bulunan iri bloklardan alır. Bloklar arasında bulunan derin kuyular mağaranın alt katlarında bağlantılıdır. Tavandan 3 m. yukarda bulunan kalsit oluşumların sınırları, yeraltı suyunun geçmişteki seviyesini gösterir.
Sütunlar Salonu
Çöküntü Salon ve Bloklu Mahzen'den sonra, geçilen bir köprü ile Sütunlar Salonu'na ulaşılır. Mağaranın en büyük sütunu olan, 18 m. boyunda ve 8 m. çapındaki sütun bu salonda yer almaktadır. Sütunlarla odalara ayrılmış büyük bir galeri görünümü veren salonun tavan yüksekliği yer yer 15 m'yi bulur.
İkiye ayrılan yürüme yolunun kuzey yönü, Mantarlı Salon'a, güney yönü ise Yeni Salon'a ulaşır.
Mantarlı Salon
İri soğan sarkıtlar ve salona adını veren mantar şeklinde gelişmiş dikitler etkileyici bir görüntü yaratır. Damlalık sarkıtların en güzel örnekleri bu salonda bulunmaktadır.
Yeni Salon
Mağaranın en genç salonu olan Yeni Salon'da yer alan büyük sarkıt, dikit ve havuzların yanı sıra, yaprak, perde ve pırasa şeklindeki oluşumlar büyüleyici görüntüler oluşturmaktadır. Salonun sonuna doğru, 65 m. derinlikte yer alan göle, mağara suyunun aktığı Sifon yer almaktadır. Mağaranın gezilebilen son bölümünde ise renkleri ve oluşumlarıyla şaşırtan genç soğan sarkıtlar yer almaktadır.
Ballıca
Ey şiirim!
Ballıca’ da gördüm seni
Mağaradan yüreğime yansıyan
Sevgili!
Eylül ıslaklığıyla açarken kapılarını
Âkitleşmiş sevdalılar gibi tutarsın ellerimden
Gezdirirsin efsunlu vadilerini
Söyler misin bana
Sütunlarında saklar mısın sevdiğini?
İçinin yollarında geçerim, kendimden
Ey şiirim!
Ballıca’ da gördüm seni
Biliyorum, sensin yar!
Ötelerden gel eden
Tüm şairler ilham almalı gözlerinden
Şarkılar söylenmeli üzerine
Kapını yeniden çalmaya en büyük neden
Her adımımda içimin yangınını serinletensin
Hislenişim, yankılanır odalarında
Ah bir görsen!
Gözyaşlarım nasılda damar damar olmuş yanaklarında
Ebruli bakışlarını bırakırken gözlerime
Sevgili!
Ey benim dost bildiğim!
Sevda dokunuşlarındır gönlüme esen
Ey şiirim!
Ballıca’ da gördüm seni
Sen, dinlendiğim zaman dilimimsin
Heybeme doldurdum seni
Nefesime yol azığımsın
Gel beraber sığınalım mısralarımda ki sana
Çehrende açmalı şiir çiçekleri, rengârenk
Sen ey aradığım mutluluğum!
Çehren ki; en güzel zamanlara denk
Ey Ballıca’ da gördüğüm
Hayaline kurban olam!
Kimler ile buluştun buralarda?
Hangi özge duygulara karıştın, söyle?
Görüyorum ki haline alışmışsın
Tokat’ıma yakışmışsın böyle.
Şair Mehmet Yaşar Genç
05.09.2015 Tokat
Tokat bileziği, altın külçelerin eritilerek çubuk haline getirilmesinden sonra silindirden geçirilerek elde edilen tellerin işlenmesiyle yapılıyor. Hadde ismi verilen aletten geçirilen altın teller el mengenesinde yedi sıra halinde bükülerek hazırlanıyor. Oldukça zahmetli olan kum dökümü tekniğiyle yapılan kaş kısmına ise bükülen tellerden oluşturulan bilezik kilitle birleştiriliyor. Düğünlerde ideal hediyedir.
Coğrafi İşaret: Tokat Kebabı
Tescil No: 188
Coğrafi İşaretin Türü: Mahreç İşareti
Kullanım Biçimi: Markalama
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri:
Tokat yöresinde yapılan “Tokat Kebabı”, adını yıllardır Tokat ilinde kendine has üretim yöntemiyle yapılmasından dolayı almaktadır. Tokat ve çevresinde ticari bir ürün haline gelmeden önce bağ evlerinde özel günlerde yapılan Tokat Kebabı, malzemelerini oluşturan gıda ürünlerinin kendine has üretim yöntemine göre bir araya getirilip, şekillendirilmesi ve kendine özgü Tokat Kebabı ocağında pişirilmesiyle elde edilen kebap olarak tanımlanabilir.
Tokat Kebabını Tokat’a özgü yapan üretim metodu ve üretime katılan gıda maddelerinin özellikleri olup, kebap bileşimine giren gıda maddelerinin ve son ürünün ayırt edici
özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir;
1-Tokat kebabında kullanılan etin ve kuyruk yağının doğal ortamda veya yaylalarda yetiştirilen Karayaka koyunlarının 6-9 aylık erkek kuzularından elde ediliyor olması,
2-Tokat kebabında kullanılan sebzelerden biberin Tokat biberi olması,
3-Tokat Kebabının kendine has pişirme tekniği ile diğer kebaplardan ayrılması,
4-Tokat Kebabının kendine has kebap ocağında pişirilmesi
5-Tokat Kebabının sunumunun (servisinin) kendine özgü olması.
Kaynak: https://www.kulturportali.gov.tr/portal/tokatkebabi
TOKAT KEBABI
MALZEME
• 3 Adet Patlıcan
• 20-25 Adet Tokat biberi ( küçük)
• 6-7 adet domates
• 1 Kg. Kuzu eti (Parça kesilmiş)
• 7-8 Baş Sarımsak
• 3-4 adet orta patates
• 100 gr. Kadar kuyruk yağı
• 1 tatlı kaşığı Tuz
• 5 adet Lavaş Pide
İŞLEM BASAMAKLARI :
• Et tuzlanır,
• Patlıcanlar kabuğu soyulmadan uzunlamasına ikiye, sonra bir parmak boyunda kesilir.
• Patatesler soyulup yarım cm lik halkalar şeklinde kesilir.
• şişler bir parça kuyruk yağı ile silinerek yağlanır.(Sebzeler kolay takılsın diye)
• Önce bir parça kuyruk yağı, bir baş sarımsak (Bütün olarak) sonra iri kuşbaşı doğranmış et, 1 parça patlıcan olmak üzere şişlere dizilir.
• Diğer şişlere tepesine yağ, sarımsak, alt kısımlarına biber, patates dizilip hazırlanır.
• Fırın özel yapılmıştır, Ateş iki tarafından yanar, şişler ortasında bulunan uzun demire takılır.
• Şişlerin tepesine takılan kuyruk yağı eriyerek sebzenin üstüne akarak iyi yandan yanan ateşle kızarmasını sağlanır
• Şişlerin alt kısmına konan tavalara dizilen dilimlenmiş domates üstüne akan yağlı et suları ile tatlanır.
• 15-25 dakikada pişen et ve sebzeler bir tepsiye yayılan pideye şekillice konup ortasına domates yayılır.
• Sıcak servis edilir.
Zinav Gölü
Reşadiye İlçesi'nin Yolüstü (Meğedün) Köyü'ne 3 kilometre uzaklıktadır. Gölün suları tatlıdır. Göl bir dere ve küçük sularla beslenir. Ortalama 1.5 kilometrekare alana sahiptir. Gideğeninden boşalan sular Kelkit Çayı'na ulaşır. Kenarlarında bataklık yerler yoktur. Ortalama derinlik 10- 15 metre civarındadır. Etrafı korunmaya alınmış orman alanıdır. Balıkçılık yapmaya müsait olan gölde sazan, yayın balığı, Japon sazanı - kırmızı renkli kızılkanat denilen çok lezzetli tatlı su balık türleri bulunmaktadır. Zinav Gölü ve Kanyonu, İnkaya Mağarası, birçok hastalığa iyi geldiği söylenen Sülüklü Göl, Zinav Yaylası ve organik tarım yapılan Zinav Vadisi ile bölge doğa harikasıdır. Bu alanlar özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerce yoğun ilgi görmektedir.
Zinav Kanyonu
Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Yolüstü köyü sınırları içinde bulunan Zinav Kanyonu yaklaşık 380 metre derin yarıkları içinde barındırıyor. Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde bulunan kanyonda derinliği 1 ile 4 metre arasında bulunan 7 tane çağlayan bulunuyor. Zinav Gölü Tabiat Parkı'nın bir parçası olan kanyon birçok canlı türünün doğal yaşam alanı içerisinde yer alıyor. Dünya doğal mirası içinde potansiyeli yeni fark edilmeye başlayan doğa harikası ekstrem sporcuların dikkatini çekiyor. Sporcuların yanı sıra vatandaşlarda bölgeyi kendi imkanları dahilinde gezebiliyor. Bunaltan sıcak havalarda vatandaşlar kanyonun içinden geçen akarsuda yürüyerek serinliyor.
6000 yıllık tarihi boyunca üzerinde barındırdığı medeniyetlerin izlerini taşıyan Tokat; çok çeşitli ve zengin bir kültürel yapı ile yoğrulmuştur. Hititlerden günümüze kadar üzerinde yaşamış tüm medeniyetlerin izlerini ilimizde bulmak mümkündür. Maşat höyükte ki Hitit şehri, Roma, Bizans döneminden kalma Sebaptapolis yerleşim bölgesi, Tokat Kalesi, Taşhan, Beysokağı, Hıdırlık köprüsü, Alipaşa hamamı ve Alipaşa Camii gibi daha birçoklarını sayabileceğimiz tarihi ve kültürel zenginliklerimiz ilimizi daha da güzelleştirmektedir. Yüzyıllardır bozulmadan günümüze ulaşan gelenek ve göreneklerimiz, yemek kültürümüz, giyim kültürümüz, folklorik değerlerimiz, bakırcılık, yazmacılık, halı kilim ve kumaş dokumacılığı günümüzde de aynı disiplin ve aynı hevesle yapıla gelmektedir. Reşadiye’de bulunan Selemen Yayla Pazarında hala değiş tokuş usulü alışveriş yapılmaktadır.
Halkımızın sevincini, hüznünü, sıkıntılarını, mutluluğunu motif motif işleyen folklorik değerlerimiz, Omuz halayı, Geyik oyunu, Ellik halayı, Çekirge oyunu, Tokat ağırlaması, Maşat Halayı ve Semah oyunu gibi daha onlarcası bulunan oyunlarımızın her birinin arkasında bir sosyal olgu yatmaktadır. Orta Asya Türk giyim kültürünün hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmesi ve bu kültürün bazı köylerimizde hala devam etmesi Tokat’a bir ayrıcalık katmaktadır. Bindallı, Şalvar, Çarşaf, Yazma, Çorap Tokat kadın kıyafetlerinin en önemlileridir. Kadife atlas üzerine gümüş telle işlenmiş belden yukarısı dar alt kısmı geniş Bindallı denilen boy elbisesine özellikle kırsal kesimlerde sık sık rastlamak mümkündür. Bele takılan gümüş kemer bu kıyafetin bir aksesuarıdır.
Tokat’ın mahalli erkek kıyafetlerinde en çok dikkat çeken cepkendir. Önceleri gündüz kıyafeti olarak, sonraları düğünlerde ve özel günlerde giyilen cepken yelek boyunda önü düğmesiz etrafı sarma ve ortası kasnak işi ipek ile süslü altına gömlek giyilen bir kıyafettir. Ayrıca yakasız gömlek, pantolon ve bele sarılan kuşak, Tokat’lı erkeklerin mahalli giyim şeklidir.
Tokat’ta yemek kültürü de oldukça zengin ve iştah açıcıdır. Tokat Kebabı, Tokat Tavası, Baklalı Dolma, Etli Dolma, Yavan (Erikli) Dolma, Pehlili Pilav, Kuskus, Dolma İçi, Madımak, Nohut Yahnisi, Nivik, Bacaklı Çorba, Helle Çorbası, Toyga Çorbası, Gendüme Çorbası, Mercimekli Hamur Çorbası, Bat, Keşkek, Nohut Mayalı Cevizli Çörek, Katmer, Yufka, Çökelekli Gözleme, Çökelekli Pide, Tokat Simidi, Yağlı, Elbiseli (Bez) Sucuk, Çemen, Zile Pekmezi, Köme, Pestil, Tarhana, Elma, Erik, Vişne, Kızılcık Hoşafı, Kuşburnu ve Zambak Reçeli tadı ile damaklarda iz bırakan lezzetlerdir.
Tokat türküleri tüm ülkemizde zevkle dinlenen türkülerimizdir. Bu türkülerimizde aşkı, hüznü, kederi, neşeyi, felaketi, hoşgörüyü kısacası halkın tüm yaşam şeklini bulmamız mümkündür. “Sabahın seherinde ötüyor bülbül, Hey onbeşli onbeşli, burçak tarlası, Tokat yaylası “ gibi türkülerimiz ülkemiz folkloründe önemli bir yer tutmaktadır.
Günümüzde yeni bir teknoloji ve şehir kültürünün hızla gelişmiş olduğu çağımızda, ilimizde hala orta Asya kültürünün gelenek ve göreneklerinin bozulmadan devam ediyor olması önemli bir olgudur. Düğün geleneği, oda oyunları, maniler, orta oyunları, batıl inançlar, sosyal ve toplumsal dirliğin ayakta kalmasını sağlayan ahlaki ve insani adetler hala sosyal hayatımıza yön vermektedir.
20. yüzyıl şairlerinden olan Âşık Selmâni, Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Kuruseki köyündendir. Yetiştiği Alevi – Bektaşi kültürüne bağlı kalan ozan Âşıklık geleneğinde bade içme olayıyla âşık olmuştur. İrticalen söyleme tarzı yüksek olan şair Konya Âşıklar Bayramı’nda 1967-73 yılları arasında atışma dalında üst üste yedi yıl derece almıştır. Şiirlerinde genellikle dini – tasavvufi geleneğin izleri görülen şairin kimi zaman Arapça ve Farsça kelimelerin çokluğundan dili ağırlaşır. Âşık şiirlerinde atasözleri ve deyimleri kullanmıştır.
16. yüzyıl halk şairidir. Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Güdümlü köyünde doğdu. 17. yüzyılın ilk yarısında öldü. Hatâyi ve Pir Sultan’dan sonra gelen üçüncü büyük Bektaşi–alevi geleneğindeki halk şairidir. Coşkun şiirleriyle tanınan Kul Himmet, Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Pir Sultan’ın asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde Alevi–Bektaşi kültürünü ve tarikat kurallarını yalın bir şekilde anlattı. Bazı şairler de Kul Himmet takma adıyla şiirler yazınca kimi şiirlerin O’na ait olup olmadığı tartışma konusudur. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi.
Zilelidir. 1745 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Zamanın ileri halk şairlerinden sayılır. Turhal Şeyhi Mustafa Efendiden yetişmiştir.
Şiirlerinde divan tarzına çok yanaşmamış daha ziyade halk edebiyatı yolunda uğraşmıştır. Destan, koşma, semailerine çok rastlanmaktadır. Gençlik devrine ait olduğu anlaşılan koşmalarında daha lirik görülmektedir.
Talibi çok sevilen ve sayılan bir şairdir. İri vücutlu, beyaz sakallı, yakışıklı efendi bir aşıktı. Raşit, Esat, Fedai gibi çıraklar yetiştirmiştir.
1813 yılında ölmüştür. Zile'de Muharrem Efendi mezarlığında gömülüdür. Öldüğü zaman seksen yaşında olduğu söylenmektedir.
Şiirlerinde parçalar:
Ey mertlik davasın süren gel berü
Mert olan namusta arda belli olur.(bellolur)
Hak için çekelim, sadakat,gayret
Metanet,sadakat darda belli olur
Bizler de çok çektik hak için emek
Tükendi sermaye, kalmadı emek(sermaye)
Ben pervaneyim der cümle kepenek(kelebek)
Pervane olanlar narda belli olur.
19. yüzyıl halk ozanı olan Tokatlı Nuri 1899’da Samsun’da ölmüştür. Şiirlerinden yaşamının güçlüklerle geçtiği anlaşılan şairin yaşamıyla ilgili fazla bir bilgi yoktur. Ancak aynı yüzyılda Erzurumlu Emrah’ın Tokat’a geldiğinde Tokatlı Nuri’nin Emrah’a çırak olduğu bilinir. Beraber gezdikleri Rumeli’ye kadar gittikleri söylenir. Tokatlı Nuri’de çok açık bir şekilde Erzurumlu Emrah’ın etkileri gözükür. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri de vardır. Kendisi usta olduktan sonra çıraklar yetiştirmiştir. Samsun’da Şeyh Kutbeddin Türbesi yakınlarında defnedilmiştir.
19. yüzyılda Tokat’a bağlı Zile ilçesinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Ömer olan ozanın mahlasını ustası Tokatlı Nuri’den aldığı söylenir. Sık sık yolculuğa çıkan âşık düğünlerde, derneklerde, kahvelerde saz çalardı. Şiirlerinde ayrılık, aşk, doğa gibi konuları işleyen Ceyhuni Bektaşiliğe bağlanmıştır. Bektaşiliğe bağlandıktan sonra inançları doğrultusunda şiirler de yazan Ceyhuni, çevresindeki olaylara da kayıtsız kalmamış bunlardan şiirlerinde söz etmiştir.
18. yüzyılın önemli halk ozanlarından biri olan Fedâî âşıklık geleneğindeki usta–çırak töresi çerçevesinde yetişmiştir. Yaşamıyla ilgili olarak elimizde fazla bilgi bulunmayan Fedâî, şiirlerinden anlaşıldığı üzere seyyah bir şairdir. İstanbul âşık kıraathanelerinde saz çaldığı, âşıklarla arkadaşlık kurduğu söylenilir.
Tokatlıdır. 1832 de doğmuştur. Çubukçu Şerif Ağa’nın oğludur. Annesi Şakire Hatundur. Eniştesi terzi Süleyman Efendiyle İstanbul’a gitmiştir. Tetkiklerimiz neticesi edindiğimiz bu malumata göre ansiklopedilerimizin Yağcıoğullarından fakir bir aileye mensup olarak göstermesi yanlıştır. Evvela Yağcıoğulları maruf bir ailedir. Kendilerinden yetişenler çoktur, fakir değillerdir. Kendilerini geçmişlerini iyi bilirler. Yağcıoğullarından görüştüklerimizde Gazi Osman Paşa’yı mensup oldukları aileden zuhur etmediğini ifade etmişlerdir.
Annesi ve eniştesiyle birlikte İstanbul’a giden Osman, Askeri Rüştiye ve Askeri İdadisine gitmiş Harp Okulunu bitirmiş 1269- 1852 de Piyade Mülazimi olarak diploma almıştır. 1855 de Kırım Harbi hazırlığı sırasında Mülazim Osman Efendi Erkanı Harp Sınıfına kabul edilmiş Rumeli'de toplanan orduya gönderilmiştir. 1856 da Paris Antlaşması imzalanarak harp bittiği zaman Osman Efendi Yüzbaşı olarak İstanbul’a dönmüş, İstanbul'da Erkanı Harp Dairesinde çalışmış ve Kolağası olmuştur.
Teselya'da Yenişehir Fırkasında Erkanı Harp Reisliğinde, Cebelilübnan‘da, Girit'te çalışmıştır.Bu vazifeleri gördüğü zaman rütbesi Binbaşı idi.
Girit'te asilere karşı ciddi başarılar göstermesi Serdar Ömer Paşa tarafından takdir edilerek Osman Beyi Miralaylığa terfi ettirmiştir. 1284-1867 de Yemen'de patlayan isyan dolayısıyla Redif Paşa kumandasında gönderilen tümende I. Alay Komutanlığına tayin edilmiş ve Yemen'de gösterdiği yararlıklar dolayısıyla General olmuş, 1287-1570 de hastalanması sonucu Yemen'den İstanbul’a dönmüştür.
Birkaç ay istirahattan sonra Manastır’daki III. orduya Redif Generali olarak gönderilmiş, 1875’te Rumeli’de Yenipazar Tümen Komutanlığına tayin edilmiştir. Osman Paşa, Ferikliğe yükseltilmiş, Rumeli’den İstanbul Merkez Komutanlığına getirilmiştir. 1289-1872 de İşkodra , 1290-1874 de Bosna –Hersek , komutanlıklarında bulunmuş, 1875-1876 Sırp Osmanlı Muhaberesi Osman Paşanın tanınmasına bilhassa değerli bir kumandan olduğunun anlaşılmasına yeni bir vesile olmuştur.Bu harpte Osman Paşa, Sırp ordusunu perişan etmiş, İzyor ve Zayçar şehirlerini işgal etmiştir. Rus Generallerinin kumandası altında bulunan Sırpların bozguna uğraması çok mühimdi. Bu hizmeti takdir edilerek Osman Nuri Paşa, Mareşal rütbesine yükseltildi.
Osman Paşa, Sırp Harbinden sonra Vidin muhafızlığına gitmişti. O zaman Osmanlı Rus Harbi de başlamıştı. Vidin Kalesi önünde şiddetli muharebelerden sonra Tuna' yı geçen Ruslar, Tırnova’yı kuşatmışlardı. Harbin bir facia halini alması üzerine Osman Paşa, Rus akınını durdurmak, Plevne'yi tutmak emrini almış, 25 tabur piyade, 12 bölük süvari, 48 sahra topu, 6 dağ topuyla Plevne’ye yürümüş ilk hamlede Plevne'ye yaklaşan Rus kuvvetlerini bozguna uğratmış ise de düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında Plevne’ ye çekilerek yaptığı meşhur müdaafasıyla Türkün şanlı tarihine altın bir yaprak daha ilave etmiştir. Osman Paşanın elindeki küçük bir kuvvete karşı 150 bin kişilik ve 800 topluk büyük bir Rus Ordusu Plevne’yi sarmıştır.
Osman Nuri Paşa, az bir zamanda yaptırdığı toprak istihkamları sayesinde 4-5 ay dayanmış, Rusların teslim tekliflerine hiç yanaşmayarak bütün dünyanın gözünü çeken, kafasını işgal eden yeni bir harp terbiyesi yaratmıştır. Ne çare ki Osman Paşa müşkil bir durumda idi. Erzak ve diğer ihtiyaçların yokluğu kendisini şiddetle duyurmaya başlamıştı. Buna rağmen askere verilecek bir dilim ekmek kalıncaya kadar savaşa devam edilmiş, en sonu bir yarma hareketiyle bu çemberin içinden sıyrılıp çıkılmak istenilmiş ise de şarapnal parçasıyla atı vurulan Osman Paşa da sol ayağından yaralanmıştır. Yarası sarıldığı bir sırada General Bomenski tarafından esir edilmiştir. Hiçbir söz söylemeden kılıcını Generale uzatmış ve teslim olmuştur.
Bu zafer dolayısıyla Osman Paşa’ya Gazi ünvanı verilmiş ve Abdulhamid tarafından bir kılıç hediye edilmiştir.
Devrin en namuslu ve saygılı bir adamı olarak yaşayan Gazi Osman Paşa 1315-1897 de 65 yaşında iken ölmüştür. Fatih Türbesi bahçesinde gömülüdür.
Gazi Osman Paşa 1833-1900
GAZİ OSMAN PAŞA
Tokat'ta doğdu. Asıl adı Osman Nuri'dir. Babası, İstanbul kereste gümrüğünde kâtip olan Mehmed Efendi, annesi Şâkire Hatun'dur. Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri, henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının yanına gitti.Önce Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’ne, daha sonra 1844’te dayısının ders nâzırı bulunduğu askeri idâdiye yazıldı.Buradaki beş yıllık tahsisini tamamlayarak Mekteb-i Harbiye’ye girdi ve 1853 yılında mülâzım-ı sâni rütbesiyle okuldan mezun oldu. Erkânıharp sınıfına kaydolduysa da Kırım harbinin çıkması üzerine Rumeli’deki orduya sevkedildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rutbesi 21 Mart 1855’te mülâzım-ı evveliğe yükseltildi. Kırım Harbi sona erince İstanbul’a dönerek erkânıharp sınıfına devam etti. Bu tahsilin ardından bir süre Erkânıharp Dairesi’nde çalıştı ve bir yıl sonra kolağası oldu. 1859 ‘da Osmanlı ülkesinin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanmasına hükümetçe karar verilmesi üzerine bu hizmete askeri temsilci olarak tayin edildi ve iki yıl bu vazifede kaldı. 1861’de Rumeli Ordusu’nda görev yaptıktan sonra Suriye’de başlayan Yusuf Kerem ayaklanması sebebiyle Cebelilübnan’a gönderildi ve burada önemli hizmetlerde bulundu.1866’da Girit’te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla buraya yollandı.Adı geniş ölçüde ilk defa bu hareket sırasında gösterdiği gayret ve fedâkarlık sayesinde duyuldu. Bilhassa Serdârıekrem Ömer Paşa’nın takdirini kazandı, rütbesi miralaylığa yükseltildi ve kendisine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi. 1868’de gönderildiği Yemen’deki başarıları ile de mirlivâ oldu. Fakat Yemen’in havasına alışamayıp hastalandığı için 1871’de İstanbul’a döndü. Birkaç aylık hava değişiminden sonra Üçüncü Ordu’nun redif livalığına tayin edildi, bir süre ordu merkezi olan Manastır’da kaldı. 1873 yılında Yenipazar Tümeni kumandanlığına getirildi ve kendisine feriklik rütbesi verildi. Ardından İstanbul Merkez Kumandanlığı’na tayin edilen Osman Paşa, görevde kısa bir müddet kaldıktan sonra önce Arnavutluk’ta bulunan İşkodra kumandanlığına ve oradan da Bosna kumandanlığına gönderildi. Bosna Valisi Derviş Paşa ile aralarının açılması üzerine 1875’te merkezi Erzurum olan dördüncü Ordu Erkânıharp Başkanlığı’na tayin edildiyse de Balkanlar’ın tam bir kargaşa içinde bulunması dolayısıyla aynı yıl Niş’e gönderildi. Ardından da boşalan Vidin kumandanlığına getirildi. Sırp Prensi Milan’ın 2 Temmuz 1876 da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi esnasında Rus generallerinin kumanda ettiği Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Asıl şöhretini burada elde ettiği zaferlerle kazandı. Kendisine ikinci rütbeden Mecidiye nişanı ile 1876’da müşirlik rütbesi verildi.
24 Nisan 1872de Ruslar Osmanlı Devletine harp ilân ettikleri sırada Osman Paşa Vidin’deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu.Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Ruslar’’ın buraya yönelik olarak 8 Temmuz 1877’de Alman asıllı General Schilder kumandasında başlattıkları saldırılara karşı koydu, I. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu kanlı çatışma,1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Ruslar’ın Rumeli cephesinde yedikleri ilk darbe oldu. Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üzerine 18 Temmuz’da ikinci defa taarruzda bulundular. Fakat yirmi altı saat süren bu savaşta gösterilen direniş ve karşı saldırı sonucu Ruslar bir defa daha hezimete uğradı. Rumenler’in de savaşa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plevne Muharebesi’nde de başarı kazanamadı. Bu muzafferiyet üzerine Osman Paşa’ya gazilik unvanı verildi. Birbiri ardınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne’yi 13 Eylül’de kuşatma altına aldılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri huruç hareketinde bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı 40.000 neferden oluşan ordusunu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid suyunu geçmeye çalıştığı sırada Rus-Rumen topçularının ateşi sonucu bir şarapnel parçasıyla yaralandı. Erkânıharp zâbitlerinin yapılabilecek daha fazla bir şeyin olmadığını belirtmeleri üzerine de teslim olmak zorunda kaldı.Bir süre Bugot, Bükreş, Harkof ve Rusya’da esaret hayatı yaşadı.Rus çarı tarafından kendisine kahramanlığını taktir amacıyla çifte kartal nişanı verildi.İstanbul’a dönüşü için II.Abdülhamid, Serasker Müşir Rauf Paşa’yı yâver-i ekremilik ve fevkalâde büyük elçilik pâyeleriyle Petersburg’a gönderdi.İçinde Osman Paşa’nın da bulunduğu heyetin İstanbul’a gelişi (12-13 Mart 1878) muhteşem bir törenle kutlandı.
Osman Paşa14 Mart 1878 ‘de Hassa Ordusu müşavirliğine getirildi. 5 Kasım 1878 ‘de de Hassa müşirliği uhdesinde kalmak üzere Mâbeyn müşiri oldu ve ölünceye kadar bu görevde kaldı: hatta ölümünden sonra dahi yerine başka bir tayin yapılmadı. Bunun yanı sıra seraskerliğe getirildiyse de Doğu rumeli’nin istilası üzerine savaş taraftarı olmakla itham edilerek bu vazifesinden azledildi. Yaverlik unvanı, mefharet , birinci rütbeden Mecidi ve imtiyaz nişanlarına ilave olarak papa da dahil kendisini takdir eden yabancı devlet başkanları ve hükümdarlar tarafından birinci rütbeden nişanlarla mükafatlandırılan Osman Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda Edhem Paşa’dan harbe dair kesin bir cevap gelmemesi ve basında Yunanlılar’ın galibiyetinden bahsedilmesi üzerine 23 Nisan 1897’de başmüfettiş sıfatıyla hareketi yürütmek üzere savaş yerine gönderildi.
Askeri şahsiyeti yanında Gazi Osman Paşa saraydaki görevleri sırasında siyasi faaliyetlerde de bulundu. İngilizler’in Osmanlı Devleti üzerinde uyguladıkları baskı politikasına karşı İstanbul’da bulunan Müslüman unsurlar arasında sağlam bir yer edinerek dini grupların birleşmesini sağladı. Hindistan, Mısır ve Arabistan’daki İngiliz karşıtı gruplarla da münasebette bulundu. Yıldız Sarayı’nda ordunun ıslahını ele alan komisyon çalışmalarına katıldı.Yapılacak ıslahat hareketinin Avrupa tesirinden uzak ve öz değerlere bağlı olması gerektiğini savunarak aksi fikirdeki ıslahat komisyonu kararlarına muhalefet etti. Bu meseleden dolayı kendisiyle Sadrazam Hayreddin Paşa arasındaki siyasi mücadele Hayreddin Paşa’nın 16 Temmuz 1879’da görevinden istifa etmesiyle sonuçlandı. Muhaliflerinin fikir ve eğilimlerine şiddetle karşı çıkması aleyhinde birtakım ithamlara yol açtı. Bu ithamları incelemek üzere padişahın emriyle kurulan komisyon iddiaların asılsız olduğunu ortaya koydu.Sarayda bulunduğu süre içinde dış politika konularında Abülhamid’i etkilemeye çalıştı. 4-5 Nisan 1900 Cuma gecesi vefat etti ve Fatih Sultan Mehmed Türbesi yanına gömüldü. Osman Paşa iyi derecede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu.Ferik Neşet Paşa’nın kız kardeşi Zâtıgül Hanım’la yaptığı evlilikten Nureddin, Kamâleddin, Cemâleddin ve Hüseyin Abdulkadir adlı dört çocuğu olmuştur. Torunları halen İstanbul, Kahire ve Paris’te yaşamaktadır. II.Abdulhamid kendisini çok takdir ettiği için iki kızını Osman Paşa’nın iki oğluyla evlendirmiştir.
Kaynak:Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi cilt 13. İstanbul 1996. s.464-465 Mehmet Metin HÜLAGÜ
Genellikle ırmakların açıldıkları yerlerde ova ve yaylalar, yaklaştıkları yerlerde ise Karedenize parelel uzanan sıradağlar şeklinde devam ederler. Doğuya doğru gidildikçe dağlar birbirlerine çok yaklaşırlar ve yükseklikleri de artar. Rakımı 188 m. den 2870 m. ye kadar değişen yükseklikler arasında yer alan dağlar; Mamu (1779 m.), Yaylacık (1620 m.), Deveci (1892 m.), Bugalı (1945m), Dumanlı (2200 m.), Çamlıbel (2020 m.), Akdağ (1900 m.) başlıcalarıdır.
Kazova: Tokat Turhal arasında, yer alan ve Yeşilırmağın suladığı ova 20.000 hektardır.
Omala Ovası: Gümenek regülatörü ile Omala köyü arasında kalan, 3200 hektar genişliğindeki sulak alandır.
Turhal Ovası: Turhal ve civarında, Yeşil ırmağın geniş kıvrımlar yaparak Amasya istikametinde daraldığı, Dazya deresi önlerine kadar devam eder. 4500 hektar genişliğindedir.
Niksar Ovası: Kelkit ırmağının Fatlı kesiminde, Mansap istikametinde, talazan köprü boğazına kadar devam eder, 8000 hektar genişliğindedir.
Erbaa Ovası: Kelkit ırmağının Tepekışla önünden başlayıp, Kale boğazına kadar devam eder. 6500 hektar genişliğindedir.
Artova Ovası: Günçalı köyü boğazından başlıyarak, Çekerek suyunun Çamlıbel bucağını takiben, Sulusaray önlerine kadar devam eden büyük bir ovadır. 15.000 hektar genişliğindedir.
Zile Ovası: 2000 hektarlık Maşat ovası, 2000 hektarlık Iğdır ovası ve Yeşilırmak'ın kolu Hotan deresinin iki yanında yer alan, 6000 hektarlık ovalarla birlikte toplam 10.000 hektardır.
Topçam, Batmantaş, Muhat ve Dumanlı yaylaları, Reşadiye'de Seleman, Bozçalı ve Kızılcaören yaylaları ile Niksar'da Çamiçi yaylasıdır.
Zinav Gölü: Reşadiye’de tatlı sulu bir göldür. Yüzeyi takribi 1,5. km".dir. Mansap'tan boşalan ayakla Kelkit ırmağına ulaşır.
Güllüköy Gölü: Reşadiye ilçesinin aynı isimle anılan köyündedir. Büyük bir göl olup, yüzeyi 16.5 km".dir
Bunun dışında Almus Barajı, Belpınar, Bozpınar, Bedirkale, Akbelen, Akınköy , Sulugöl, Koçaş, Aşagığüçlü, Ortaören, Boldacı, Üçyol, Kızık, Güzelbeyli, Büğet göl ve barajları bulunmaktadır.
Tokat ili topraklarını Yeşilırmak ve kolları sulamaktadır.
Tozanlı Kolu: Köse dağının 2801 m. rakımlı batı versanlarından çıkar. Karacan ve Tekeli dağları arasındaki vadilerden geçerken, birçok yan dereleri alarak 365 km. de Almus Baraj gölüne gelir. Daha sonra Dönek ve Mamu dağları arasındaki 12 km. lik boğazdan geçerek Omala ovasına girer. Buradan Kazova'ya açılır. Gümenek regülatöründen Turhal'a kadar birçok yan dereleri alır. (Behzat deresi gibi.) Kazova'dan sonra Turhal ovasına girer. Burada Gülüt ve Hotan yan derelerini alır. Turhal ovasından sonra takriben 30 km. lik bir boğaza girer. Amasya ilinde Gendingen ovasında Çekerek kolu ile birleşir. Uzunluğu 468 km. dir.
Kelkit Kolu: Erzincan'ın Kuzeyinde Sipikör, pülür, Otlukbeli, Sarhan ve Balaban dağlarından doğan ufak derelerin, Kelkit kasabası civarında birleşmesi ile meydana gelir. Yusuf Bey köprüsü ile Tokat'a girer. Fatlı köprüsüne kadar dar bir vadide kuzeybatı doğrultusunda akarak, Niksar ovasına girer. Kuzeybatı doğrultusunda akmaya devam edip, Erbaa ovasını katederek bu ovanın kuzeyindeki kale boğazında, Kale köyü güneyinde Yeşilırmakla birleşir. Boğazdan Samsun İline geçer Uzunluğu 373 km. dir.
Çekerek Kolu: Çamlıbel dağlarından doğan Kızık, Dinar, Çalı ve Kavak tepelerinden doğan Finize derelerinin Çamlıbel bucağı dolaylarında birleşmesi ile meydana gelir. Artova'da güneybatı doğrultusunda akar. Musaköy civarında güneyden gelen Karadere kolunu alır. Sulusaray'dan itibaren, dik yamaçlı dar bir boğaza girip, buralarda Gergümez, Gündelen, ve Akdağmadeni dereleri ile birleşir. Yangı köyünden kuzeye dönüp, Çellokışla önünde İsa deresi ile birleşip, Kaleboğazı baraj yeri ve daha sonrada Kazankaya baraj yerine gelir. Buradan sonra vadisi genişler ve Geldigen ovasına açılır. Bekdemir köprüsü civarında Çorum'dan gelen Çat deresi ile birleşir. Amasya Kayabaşı mevkiinde, Yeşiilırmak ile birleşip Karadeniz'e ulaşır. Uzunluğu 276 km.dir.
Tokat'ın iklimi; Karadeniz iklimi ile iç Anadolu'daki step iklimi arasında bir geçiş iklimi özelliği taşır. Genel olarak yaz mevsimi alçak alanlarda sıcak-kurak, yüksek yerlerde serin yer yer yağışlı, kış mevsimi soğuk ve kar yağışlıdır. Tokat'ın iklim özelliğinde denize olan uzaklığın ve yüksekliğin etkisi önemlidir. Bu nedenle ikliminde kuzeyden güneye doğru önemli farklılıklar görülür. Güneye doğru kış mevsimi daha sert bir karakter gösterir.
Tokat Meteoroloji istasyonunda yapılan kayıtlar esas alındığında son 38 yıllık istatistiklere göre iklimle ilgili bazı özellikler şöyledir. En soğuk ay ortalama 1,8 C ile ocak, en sıcak ay ortalama 21,8 C ile temmuz ayı olmuştur. Ölçülen en sıcak gün 18 Temmuz 1962 yılında 40,0 C, en soğuk gün ise Ocak 1972 yılında -23,4 C olmuştur. Yıl içinde sıcaklığın 30 derecenin üstüne çıktığı günler 36 dır. 20 C’nin üstüne çıktığı günler ise 176'dır. Isının ortalama O C'nin altına düştüğü günler 60'dır. İlin yıllık ortalama sıcaklığı 12,8 C'dir.
Tokat merkezinin yıllık ortalama yağış tutarı 444,4 mm'dir. En fazla yağış 58,0 mm ile mayıs, 53,7 mm ile nisan aylarında en az yağış ise 8,6 mm ile ağustos ayında görülür.
Ortalama kar yağışlı günlerin sayısı 13’tür. Karın ortalama yerde kalma süresi ise 21 gündür. İlçelerdeki yıllık yağış miktarı da şöyledir: Turhal 413,3 mm, Pazar 448,6 mm, Zile 450,7 mm, Artova 533,9 mm, Sulusaray 436,0 mm, Erbaa 585.3 mm, Niksar 508,7 mm ve Reşadiye 458,5 mm dir.
Rüzgâr Durumu: Değişik yönlerden esen rüzgarlar Tokat'ın iklimini ve tarım alanlarını etkilemesi bakımından önemlidir. Yaz aylarında en hakim rüzgar doğu-kuzeydoğu doğrultusunda esen poyrazdır. Sonbaharın başlarında da etkili olur. Bu rüzgar yazın estiğinde serin ve kurudur. Yine yaz mevsiminde zaman zaman kıbleden rüzgarlar eser. Samyeli denilen bu rüzgarların yöredeki diğer bir adı da kabayeldir. Estiği günlerde kavururcu sıcaklıklara neden olur. Kışın kuzey batıdan esen karayel, kuzeyden esen yıldız ve yine doğu-kuzeydoğu yönünden esen poyraz, havaların soğuk geçmesine ve kar yağışlarına neden olur. İlkbaharda ise batıdan esen rüzgârlar ve güney batıdan esen lodos havaların yumuşamasına ve bol yağışlara neden olur. Bu rüzgârlar zaman zaman yıldırım düşmelerine ve yöre tarımını olumsuz etkileyen dolu yağışlarına da neden olur.
Tokat ili topraklarının % 39’ı orman ve fundalıklarla % 38'ı ekili - dikili alanlarla, % 12 çayır ve meralarla kaplıdır. %1,9'u ise tarıma elverişsiz alanlardan oluşur.
Tokat Türkiye’nin sayılı orman bölgelerinden biridir. Kuzeyde ve güneyde il topraklarına giren dağların hemen hepsi ormanlıktır.
Coğrafyasından kaynaklanan fazla miktarda çeşitli bitki ve ağaç türleri görmek mümkündür. Erbaa ilçesinde Kozlu, Meydandüzü ve Osmanköy civarında yabani çay, Kale köyü civarıda Çatalan ormanları ile Reşadiye ilçesi Kazalapa yakınlarındaki orman serileri içeriside Lübnan sediri ve Erbaa Doğanyurt, Niksar Kümbetli ve merkez arasında kalan alanlarda yabani zeytinlikler ve aynı zamanda bu dolaylarda nar ve incir doğal şekilde yetişmektedir.
Ormanlar daha çok Almus, Reşadiye ve Niksar ilçeleri dolaylarındadır. Karaçam, sarıçam, köknar, gürgen ve sedir gibi ağaç türleri en yaygın olanlarıdır. Bu ağaç türlerinin içerisinde yer yer fındık, kızılcık, yabani erik, elma, ahlat, alıç, gibi türlere de rastlanmaktadır.
Ovalarda ve vadi tabanlarında ise söğüt ve kavak çoğunluktadır. Artova ve Zile dolaylarında ağaçlar çok seyrekleşir. Bu yörelerde hakim bitki örtüsü bozkırlar (step) dır. İlkbahar ve yaz başlarında yeşil olan bu bitki örtüsü yaz sonlarında sararır, bozkır görünümünü alır.
İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, endüstri ve ticarete dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında buğday, arpa, mısır, baklagiller, tütün, şekerpancarı, ayçiçeği, patates, soğan, üzüm, mısır, karpuz, tütün ve diğer sebzeler gelmektedir.
Büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yaygın olarak yapılmaktadır. Ovalık alanlarda sığır ve manda, yaylaların bulunduğu dağlık kesimlerde de koyun ve keçi yetiştirilir.
Ayrıca, Tavukçuluk ve arıcılığın yanı sıra göllerde balıkçılık yapılmaktadır. Bu bağlamda Almus Baraj gölü önemli Alabalık üretim merkezlerinden biridir.
Tokat, Türkiye’de nüfusu azalan iller arasında yer almaktadır. Beklentilere göre 2023 yılında nüfusun 600 binin altına ineceği tahmin edilmektedir. Özellikle genç nüfusun sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı il dışında yaşamayı tercih etmesi kırsal alanda iş gücü kaybına ve modern tarım tekniklerinin yayınlaşmasını olumsuz etkilemektedir.
Tokat' ta;
Ballıca Mağarasını gitmeden,
Gökmedrese, Latifoğlu Konağı, Beysokağı, Esentimur Türbesi, Taşhan, Ali Paşa, Meydan Camileri, Hıdırlık Köprüsünü görmeden,
Enfes bir doğa harikası olan Kaz Gölü, Reşadiye Zinav Gölü, Almus Baraj Gölü, Topçam, Gürnlevik, Çamiçi gibi doğal mesire yerlerini gezip görmeden,
Tahta baskı ürünlerinin yapıldığı Yazmacılar Çarşısı, Bakırcı, Zurnacı, Çarıkçı gibi el sanatlarının yapıldığı yerleri gezmeden,
EI dokuma kumaşların ve otantik yöresel giyim kültürünün sergilendiği köyler ziyaret edilmeden,
Tahta baskı yazma almadan,
Tarihi Tokat hamamlarının birinde Türk Hamamının özelliklerini tanımadan,
Tokat yemeklerinden, özellikle Tokat kebabından yemeden,
Dünyaca ünlü Niksar Ayvaz Suyunu Kaynağından içmeden, dönmeyin...
SEBASTAPOLİS ANTİK KENT
Sulusaray ilçe merkezinde yer alan Antik kent tarihi ilk Tunç Çağında başlayan büyük bir höyük üzerine kurulmuştur. Antik Sebastapolis Kentinin kuruluş tarihi henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş olduğu kaydedilmektedir. Roma İmparatoru Traianus zamanında ( M.S. 98 - 117 ) Pontus Galaticus 'la , Polemoniacus Eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bu konuya ilişkin kitabe Kapadokia Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından dikilmiştir. Sebastapolis kelime olarak Latincedir. ( Sebasto ; büyük, ulu,azametli, polis; şehir ) ' Büyük azametli şehir ' denmektedir. Bazı kaynaklarda Herakleopolis olarak geçmektedir. Heraklaopolis, Herakles Şehri anlamına gelmektedir. Herakles Yunan ve Roma Mitilojisinde gücü kuvveti simgeleyen yarı tanrı bir varlıktır. Bu adı ile de Sebastapolis ile aynı manayı taşımaktadır. 1987 yılında Tokat Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar değerlendirildiğinde kentin, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır. Comana Pontica' da( Antik Tokat ) yapılan yüzey araştırmaları sonucu ele geçen buluntular Sebastapolis buluntuları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Bu da söz konusu 2 şehrin aralarında yakın ilişkiler bulunan çağdaş 2 yerleşim alanı olduklarını ortaya koymaktadır.
Niksar, Danişmend’li Başkenti UNESCO Dünya Miras Listesi Adayı...
Niksar, Anadolu Türk Medeniyetinin erken dönemine tanıklık eden kültürel mirası ile ülkemizin UNESCO Dünya Mirası Tentative (Ön) Listesine adını yazdırdı. Anadolu Türk devletlerinin en önemlilerinden biri olan ve Anadolu’nun Türk yurdu olmasında büyük görevler üstlenen Danişmend’lilerin başkenti olan Niksar, 12 ve 13 üncü yüzyıllara tanıklık eden medreseler, zaviyeler, camiler, idari yapılar, hamamlar ve anıt mezarlara sahiptir. Niksar ve çevresinin sahip olduğu bu miras Anadolu-Türk Medeniyetinin ve daha geniş çerçevede İslam Medeniyetinin bilimsel, toplumsal ve ekonomik yönden elde ettiği gelişmelerin de tanıklığını taşımaktadırlar. Kentteki Yağıbasan Medresesi Anadolu’nun ilk medresesi olması yanında burada verilen eğitim, yüzyıllar boyunca etkisini Anadolu topraklarında sürdürmüş, Osmanlıların son dönemlerine kadar bu medresede araştırma yapan veya eğitim veren müderrislerin yazmaları kullanılmış ve bu medresede eğitim almış müderrislerin öğrencileri tüm Anadolu’da bilim eğitimi vermiştir. Niksar’ın sahip olduğu zaviyeler, camiler, saray yapıları Oğuz Boylarının Anadolu’ya yerleşmesi esnasında toplumsal ve kentsel yapılanmanın nasıl idare edildiği, iskânların nasıl yürütüldüğü hakkında bilgiler vermektedir. Niksar’ın sahip olduğu bu miras, Danişmend’lilerin yeni iskân edilen ailelerin toplumsal ihtiyaçlarının karşılanmasını ve bu yeni ailelerin toplumun birer parçası olarak sosyal hayata katılmasını sağlayan tüm yapılara sahip olduğunu göstermesi ve bu idari ve sosyal yapıların nasıl da hızlı işlediğini ortaya koyması açısından da önemlidir.
Niksar ayrıca Anadolu Türkçesi (Oğuz Dili) açısından da başlı başına bir merkezdir. Oğuz Dilinde anlatılan ve daha sonra yine Niksar ve çevresinde derlenerek yazıya aktarılan, ‘’Danişmendname’’ Destanı Danişmend’li Beylerin mücadelelerini ve başarılarını anlatırken, Türkçe’nin günümüze kadar erişmesine ve korunmasına da vesile olmuştur.
Niksar sahip olduğu kültürel mirasın, yoğunluğu ve önemine istinaden UNESCO Dünya Miras Listesine girmesi yönündeki çalışmalar Niksar Belediyesi bünyesinde uzun zamandır yürütülmekte. Niksar Belediyesinde şu anda Niksar’ın UNESCO Adaylık sürecinin yönetilmesi ve ayrıca Niksar’daki mirasın daha da iyi korunması çalışmalarının yürütülmesi için Alan Yönetimi birimi bulunmaktadır. Bu birimin çalışmaları, Tokat Valiliği’nin ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleri ile Niksar UNESCO’nun Tentative Listesine girmiştir. Yani artık bir Dünya Miras Listesi adayıdır. Şimdi bir taraftan Niksar’ın sahip olduğu kültürel mirasın korunması, bu mirasın daha görünür kılınması, halk ve tüm kurumları ile toplumumuz tarafından bilinmesi için farkındalık yaratma çalışmaları diğer taraftan ise Niksar’ın UNESCO Dünya Miras Listesine girmesi için gerekli olan dosya hazırlığı Niksar Belediyesi Bünyesinde ki Alan Başkanlığı tarafından yürütülecektir.
Niksar ile birlikte bu yıl 7 yeni mirasımız UNESCO Dünya Miras Listesine aday gösterildi. Bugüne kadar ülkemizin 71 olan Tentative Listedeki varlık sayısı artık 78’e yükseldi. Bu rakam ile Türkiye, şu anda en fazla Dünya Miras Listesi adayına sahip olan ülke konumunda. Bu sayının fazlalığı Niksar’ın da UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girme konusunda ki avantajlarını kanıtlar niteliktedir. Çünkü ülkemizin miras açısından zenginliğine bağlı olarak Dünya Miras Listesi adaylarının fazlalığına rağmen, Anadolu’nun bir Türk yurdu olmasını başlatan Malazgirt Muharebesi sonrası Anadolu’daki hızlı devlet teşkilatlanmasını, ilim ve bilim faaliyetlerini, toplumsal yapıyı Niksar gibi kent ölçeğinde gösteren başka bir aday bulunmamaktadır.
Niksar önümüzdeki süreçte Adaylık Dosyasını hazırlayarak Kültür ve Turizm Bakanlığına teslim etmeyi hedeflemektedir. Adaylık Dosyasında bir taraftan kentin sahip olduğu kültürel miras ayrıntılı olarak anlatılacak ve diğer yandan ise bu mirasın korunması için neler yapıldığını ve daha neler yapılması gerektiğini ortaya koyan bir Miras Yönetim Planı yer alacaktır. Kültürel Mirasın anlatılması ve değerlendirilmesi çalışmalarını tamamen yerel de, alan Başkanlığında yürütmeyi planlamaktayız. Öte yandan Yönetim Planı için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Mart 2018’de yazışmalar yapmaya başladık. Yine Alan Başkanlığımızın Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi için bir protokol hazırlığındayız. Bu protokol sonrası Yönetim Planı çalışmalarını da tamamen yerelde, yerel kurum ve STK’ların destekleri, halkın katkısı ile Niksar’da yürütmeyi istemekteyiz. Hali hazırda Yönetim Planı çalışmalarını Tarihi Kentler Birliği’nin de destekleri ile belirli bir aşamaya getirdik bile. Yıl sonuna kadar planın tamamlanarak, yürürlüğe girmesini hedeflemekteyiz.
TOKAT MEVLEVİHANE - MÜZE |
Muslu ağa Vakfına aittir. İlk olarak M. 1638 tarihinde I. Ahmet’in vezirlerinden Sülün Muslu Ağa tarafından yaptırılmıştır. Sultan Abdülmecit döneminde yenilenmiş ve iki katlı olarak düzenlenmiş olan, Ahşap Mevlevihane XIX. Yüzyıl Barok sanatının Anadolu’daki en güzel örneklerinden biridir. Binanın en görkemli cephesi, ahşap barok motiflerle bezenmiş sütun dizisine sahip ve bütün cephe boyunca uzanan balkonu sebebiyle Bey sokağına bakan cephesidir. Diğer cephelerde ise sade bir ihtişam gözlenmektedir. Mevlevihane’nin alt katı günlük kullanım için genişçe bir sofadan geçilen dört odadan oluşmaktadır. Sofanın hemen sağında görkemli tavan göbeği ve kitaplığı ile diğer odalardan farklı, Şeyhin misafirlerini kabul ettiği başoda bulunmaktadır. Mevlevihane’nin ikinci katında bulunan balkona, kısmen kesme taş ve üzeri örtülü ahşap bir merdivenle ulaşılmaktadır. Ahşap merdivenin başında, korkuluğu duvara sabitlemek için yapılmış ve geçit şeklinde düzenlenmiş ahşapların birleştiği yerdeki barok ahşap oymaların üzerine Mevlevi külahı yerleştirilmiştir. Semahane, doğu yönündeki ahşap kafes ile ayrılan kadınlar bölümü hariç tek bir mekan olarak düzenlenmiştir. Balkonun doğu tarafında yan yana bulunan iki sade kapı ile kadınlar mahfiline ve bütün doğu cephesi boyunca uzanan dar bir koridora ve yanındaki odaya geçilmektedir. |
- MEVLEVİLİKLE HAZRETİ MEVLANANIN HAKKA YÜRÜYÜŞÜNDEN EVVEL TANIŞAN KENT TOKAT’TA MEVLEVİLİK TARİHİ
- TOKAT MEVLEVİHÂNESİ CUMHURİYET DÖNEMİNDE TOKAT MEVLEVİHÂNESİ’NİN KULLANIM ALANLARI, YAPILAN RESTORASYONLAR VE BUGÜNKÜ KONUMU